|
|
|
OYUN
- Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence.
- Kumar
Örnek: Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar. P. Safa
- Şaşkınlık uyandırıcı hüner.
- Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi.
- Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü
Örnek: Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor. H. E. Adıvar
- Seslendirilmek veya sahnede oynanmak için hazırlanmış eser, temsil, piyes.
- Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma.
- Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket.
- Bu işin yapılış biçimi.
- Oyunluktaki belli bir kimseyi canlandırma işi
- Kökeninde ve gelişiminde, tarihsel, toplumsal, ekonomik vb. etkenlerden bazılarını taşıyan, kadın erkek bir arada ya da ayrı ayrı, tek tek ya da topluca, genellikle müzik eşliğinde yapılan uyumlu vücut devinimlerinden oluşan evrensel halk kültürü ürünü. bk. halk kültürü, evlenmeoyunu, ölümoyunu, erlikoyunu, erginlikoyunu.
- Uzak bir amacı ya da ileriye dönük bir memnunluk duygusu ile ilişkisi olmayan, amacı özünde bulunan zevk verici herhangi bir etkinlik.
- Play.
- Game.
- Performance.
- Stage play.
- Acting.
- Dance.
- Sport.
- Trick.
- Canard.
- Device.
- Frolic.
- Hoax.
- Presentment.
- Representation.
- Wheeze.
- Dodge.
- Piece.
- Prank.
- Ruse.
- Sell.
- Show.
- Spectacle.
- Wiles.
- Drama.
- Deception.
- Joke.
- Theatrical presentation.
- Folk dance.
- Movement designed to throw one's opponent off guard.
- Artifice.
- Chicane.
- Delusion.
- Fetch.
- Filmization or filmisation.
- Frisk.
- Hand.
- Jape.
- Lark.
- Darstellung, Darstellerbesetzung, Spiel
- İnterprétation, jeu
- Danse
SİTENE EKLE
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|